FluTV, sosyal podcast platformu Poddy üzerinden yayınladığı Fason Locası serisinin üçüncü bölümünde “Egemenlik” konusuna odaklanıyor. Moderatörlüğünü Efe Durmuş’un yaptığı yayın, Abdulvahit Gezer ve Doruk’un katkılarıyla gerçekleşiyor. Egemenlik nedir, bir ülkenin başka bir ülkeye egemenlik dayatmasının meşruiyeti, uluslararası çatı kuruluşlarının ülke egemenliklerine etkisi ve dijital egemenlik genel olarak konu başlıkları. 28 dakika süren podcast kaydını bağlantıdan dinleyebilirsiniz. Gelin podcast kaydının detaylarına bakalım.
Detaylar
Nedir: Bir yapının, ülkenin, devletin kendi kendine ve bağımsız bir şekilde kararlar alabilmesidir. Egemenlik için iki şeyin olması gerekir.
- Bağımsızlık
- Karar alabilme
Nereden çıktı: Egemenlik, uluslararası siyasetin ürettiği bir kavramdır. Vestfalya Antlaşması öncesinde Avrupa’daki savaş sırasında egemenlik tartışması başladı. Savaşın sonuna yaklaştıkça şu sorulmaya başladı: “Nerede hangi dinin hüküm süreceğine kim karar verecek?“
- Yanıt: “Cuius regio, eius religio” yani “Kimin toprağıysa onun dini geçerlidir” ilkesi kabul edildi.
Bağlantı noktası: Egemenlik ilk başlarda din ile devlet arasındaki ilişkiyle belirleniyordu. Avrupa’da bu uygulama Papa üzerinden uygulanıyordu. Tacı kimin başına takarsa egemenlik onun oluyordu. Bu uygulamayı kıran ilk kişilerden birisi Fransa İmparatoru Napolyon oluyor. Taç giyme töreninde tacı Papa’nın elinden giymiyor.
Editörün Notu >>> Napolyon taç giyme töreni
2 Aralık 1804, Fransa için tarihi bir dönüm noktasıydı. Napolyon Bonaparte, Fransa’nın ilk imparatoru olarak Notre Dame Katedrali’nde görkemli bir törenle taç giydi. Bu olay, sadece Fransa’nın değil, Avrupa’nın ve hatta dünyanın kaderini değiştirecek bir sürecin başlangıcıydı.
Törenin Önemi
- Cumhuriyetten İmparatorluğa Geçiş: Fransa Devrimi’nin ardından kurulan cumhuriyetin yerini bir imparatorluk alması, siyasi sistemde köklü bir değişimi işaret ediyordu.
- Laiklik ve Güç Konsantrasyonu: Napolyon, tören sırasında kendisine eşi Josephine’i taç giydirerek kilise yerine kendi gücünü simgeleştirmişti. Bu durum, Fransa’da laikliğin güçlenmesi ve tüm yetkinin tek bir elde toplanması anlamına geliyordu.
- Sanat ve Propaganda: Tören, sadece siyasi bir olay değil, aynı zamanda görkemli bir sanat eseriydi. Jacques-Louis David gibi ünlü sanatçılar tarafından ölümsüzleştirilen bu tören, Napolyon’un gücünü ve otoritesini pekiştirmek için bir propaganda aracı olarak kullanıldı.
Törende Dikkat Çeken Detaylar
Tablonun Sembolik Anlamı: David’in tablosu, sadece bir tarihi olayı değil, aynı zamanda Napolyon’un ideallerini ve Fransa’nın geleceğini simgeleyen birçok detayı içeriyor.
Napolyon’un Kendisi Taç Giymesi: Geleneksel olarak Papa tarafından yapılan taç giyme işlemini Napolyon’un kendi yapması, kilisenin gücünü zayıflatmak ve kendi otoritesini vurgulamak amacındaydı.
Osmanlı Büyükelçisi Halet Efendi’nin Varlığı: Törene katılan Osmanlı Büyükelçisi Halet Efendi’nin tabloda yer alması, Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin o dönemdeki durumunu yansıtmaktadır.
Alternatif okuma: Napolyon’un taç merasimindeki kavuklu şahsın sırrı
Sonrasında: Avrupa’da seküler ve din olarak hukuk ayrımı ortaya çıkmasıyla bazı çatışmalara neden oldu. Sonucunda egemenlik devlet üzerinden yürümeye başladı. Bu da “otorite” ve “kontrol” sözcüklerini ortaya çıkardı.
- Uluslararası kurumların doğuşu: Otorite ve kontrol Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası kurumların oluşmasına neden oldu. Belli konularda otorite ve kontrol bu uluslarası kuruluşlar tarafından yönetiliyor. Yapısı itibarıyla eşitsizlik oluşturan bu kurumlar, ortak kriz anlarında çözüm bulmak için kuruldular.
BM örneği üzerinden egemenlik: BM, ikinci dünya savaşının sonucu olarak savaşın kazananları -ABD, Birleşik Krallık, Rusya, Çin, Fransa- tarafından bu devletlerin egemenliğinde kuruldu. Başlangıçta savaşın kazanımlarını korumak amaçlanırken soğuk savaşın etkisiyle üçüncü dünya savaşını engelleme amacına doğru yön değiştirdi.
- Kuruluş sözleşmesinde yer aldığına göre BM güvenlik konseyinin beş daimi üyesi onay verirse bir devletin egemenliğine müdahale edebilir. Bunun gerekçesi de bir ülkenin halkı yöneticisi tarafından zulüm görüyorsa, soykırıma uğruyorsa gibi sebepler.
Birleşmiş Milletler bizi cennete götürmek için değil, cehennemden kurtarmak için kuruldu.
Dag Hammarskjöld, BM Genel Sekreteri (1953-1961)
BM eleştirisi: Irak gibi ülkelere yapılan BM müdahalelerine baktığımızda bu tarz müdahalelerin başarılı sonuçlanmadığı görülür. Özellikle belli bir devletin ulusal çıkarlarına bırakılması başarısızlığa götüren en önemli sebep olabilir.
Editörün Notu >>> Birleşmiş Milletlere Eleştiriler
Birleşmiş Milletler (BM), uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulmuş önemli bir uluslararası organizasyon olmasına rağmen, kuruluşundan bu yana çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler genellikle BM’nin etkinliği, tarafsızlığı, bürokratik yapısı ve üye ülkeler arasındaki güç dengesizliği gibi konularda yoğunlaşır.
En yaygın eleştiriler arasında şunlar sayılabilir:
Barış gücü misyonlarının sınırlı başarıları: BM barış gücü misyonları, her zaman başarılı olamamakta ve çatışmaları çözmede yetersiz kalabilmektedir.
Güvenlik Konseyi’nin veto hakkı: Beş daimi üyenin sahip olduğu veto hakkı, BM’nin hızlı ve etkili karar almasını engelleyebilir ve küçük ülkelerin çıkarlarını göz ardı edebilir.
Bürokrasi ve verimsizlik: BM’nin bürokratik yapısı, karar alma süreçlerini yavaşlatabilir ve organizasyonun etkinliğini azaltabilir.
Büyük güçlerin etkisi: Büyük güçler, BM kararlarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışabilir ve küçük ülkelerin seslerini bastırabilir.
İnsan hakları ihlallerine yeterince müdahale edememe: BM, bazı durumlarda insan hakları ihlallerine karşı yeterince hızlı ve etkili bir şekilde müdahale edemeyebilir.
Ekonomik egemenlik: Egemenlik, ekonominin alanından çıkalı çok oldu. Ekonomik egemenlik, kürese ticaretin zayıf olduğu dönemde konuşuluyordu. Küresel ticaret ile ekonomik egemenlik sona erdi.
- Antitez: Dünya ekonomik olarak içli dışlı diye ekonomil egemenlik sona erdiyse, siyasi olarak içli dışı olmasından dolayı siyasi egemenlik de sona ermil olmalı. Fakat öyle değil.
- Savunma: Ekonomik içiçe bağımlılık kadar siyasi içiçe bağımlılık ülkelerin egemenliğini erozyona uğratabiir.
- Antitez: İtalya, Avrupa Birliği’ ile’ne dahil olarak dünyadaki sözünü artırdı.
- Savunma: Sözün, gücün artışıyla egemenliğin bir ilgisi bulunmuyor. İtalya, Avrupa siyasetinde söz hakkında artış olabilir. Ama ekonomik anlamda egemenlik konusunda taviz vermiştir.
- Antitez: Egemenliği otonomi (kendi kanunu yapma) olarak tanımlarsak ekonomik egemenik azalır. Fakat egemenliği, efektif kontrol olarak tanımlarsak, söz hakkı egemenliğin bir parçası haline geliyor.
- Savunma: Bir ülkenin gücünü uluslararası taraf olduğu antlaşmalar artırır. Diğer taraftan bu antlaşmalar, ülkelerin iç yapısında çelişkilere sebep olabilir. Bu durumda ülkeler antlaşmaya uymayarak egemenliğinden taviz vermediğini gösterir. Çatı kuruluşlar ülkelerin egemenliğini azaltır.
İstisna: Uluslararası antlaşmaların muktedir devletler için istisnası vardır. Bunun yanında çatı kuruluşların (E.N.:etkin) yaptırım yetkisi yok. AİHM kararlarına uymayan bir ülkeye yaptırım uygulanmıyor.
Editörün Notu >>> Uluslararası Sözleşmelerde Devletlerin İstisna Yetkisi
Bir acil duruma yanıt olarak bir devletin normal yasalarını askıya almasıyla ortaya çıkan yasal ve siyasi sorunlarda devletler uluslararası sözleşmelerdeki maddelere uymayabilirler. BM özelinde aşağıdaki durumlarda sözleşme maddeleri askıya alınır:
- Savaş: Bir ülke, ulusal güvenliğini tehdit eden bir savaşla karşı karşıya kaldığında istisnai durum ilan edebilir.
- Doğal afetler: Deprem, sel veya kasırga gibi büyük bir doğal afet meydana geldiğinde istisnai durum ilan edilebilir.
- Salgın hastalıklar: Bir salgın hastalık ülkenin sağlık sistemini çökertme riski taşıdığında istisnai durum ilan edilebilir.
- İç karışıklıklar: Bir ülkede büyük çaplı bir iç karışıklık veya isyan meydana geldiğinde istisnai durum ilan edilebilir.
İstisnai Durumların Sınırları
Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR)’ye göre, istisnai durumlar sadece acil durumlarda ve gerekli ölçüde ilan edilebilir. Devletler, istisnai durumları insan haklarını ihlal etmek veya kendi güçlerini pekiştirmek için kullanamazlar.
İstisnai durumlar, devletlerin normal yasalarını askıya almalarına izin veren olağanüstü hallerdir. Bu durum, insan hakları ve demokrasi için risk oluşturabilir. Bu nedenle, istisnai durumların sadece acil durumlarda ve gerekli ölçüde kullanılması önemlidir.
Konuyla ilgili aşağıdaki makaleleri inceleyebilirsiniz:
- THE UNITED NATIONS AND STATES OF EXCEPTION, BALTIC JOURNAL OF LAW & POLITICS, VOLUME 3, NUMBER 2 (2010), Charles F. Szymanski
- States of Exception on the Mexico–U.S. Border: Security, “Decisions,” and Civilian Border Patrols, Oxford University Press; Oxford University Press (OUP); Wiley (ISSN 1749-5679), International Political Sociology, #2, 1, pages 113-137, 2007 jun, ROXANNE LYNN DOTY
Egemen olağanüstü hale karar verendir.
Carl Schmitt, Siyasi İlahiyat
Soru: İktidarı hukukla sınırlandırmalı mıyız, yoksa halkın oyunu almış iktidar hukuk takmayabilir mi?
- Cevap: Carl Schmitt’in Alman Nazi partisinden istifası bu sorunun cevabını verecektir.
Editörün Notu >>> Carl Schmitt
Carl Schmitt, 20. yüzyılın en tanınmış, ancak aynı zamanda en tartışmalı Alman hukukçusu ve siyaset filozoflarından biridir. Özellikle Nazi Almanyası dönemindeki düşünceleri ve siyasi duruşuyla dikkat çekmiştir.
- Ana Düşünceleri: Schmitt’in düşünceleri, devlet, hukuk, siyaset ve ahlak gibi temel kavramlar üzerine yoğunlaşır. En bilinen kavramları arasında “dost-düşman ayrımı”, “istisna durumu” ve “siyasal teoloji” sayılabilir.
- Nazi Almanyası ile İlişkisi: Schmitt, Nazi rejimini destekleyen yazılar yazmış ve rejimin hukuki temellerini güçlendirmeye çalışmıştır. Ancak, resmi bir devlet görevlisi olarak atanmamıştır.
- Tartışmalı Bir Figür: Schmitt’in düşünceleri, özellikle totaliter rejimleri meşrulaştırmaya hizmet ettiği gerekçesiyle sıklıkla eleştirilmiştir. Özellikle “dost-düşman ayrımı” kavramı, savaş ve şiddeti meşrulaştırmaya yönelik bir araç olarak görülmüştür.
- Etki Alanı: Schmitt’in etkisi, hukuk ve siyaset bilimi alanlarının ötesine geçerek felsefe, teoloji ve hatta edebiyat gibi farklı disiplinlere yayılmıştır.
Neden Bu Kadar Tartışmalı?
- Nazi Rejimi ile Bağlantısı: Schmitt’in Nazi rejimini desteklemesi, düşüncelerinin etik boyutunu sorgulanabilir hale getirmiştir.
- Totaliter Rejimlere Yakınlığı: Schmitt’in düşünceleri, totaliter rejimlerin ideolojik temellerine uygun olarak yorumlanabileceği için eleştirilmiştir.
- Şiddet ve Savaşın Meşrulaştırılması: “Dost-düşman ayrımı” gibi kavramlar, şiddet ve savaşı meşrulaştırmaya yönelik bir araç olarak görülebilir.
Carl Schmitt’in istifası: Tüm bunların yanında SS’in yayımladığı haftalık bir dergi olan Das Schwarze Korps’ta Schmitt hakkında Yahudiler ile iltisaklı gösterilmesi, fikirlerini çıkarcı bir amaç için kullandığının belirtilmesi gibi bir çok söylem Schmitt’i partiden istifaya zorlamıştır.
Özetle: Carl Schmitt, 20. yüzyılın en önemli siyasi düşünürlerinden biri olsa da, düşünceleri ve siyasi duruşu nedeniyle büyük tartışmalara yol açmıştır. Özellikle Nazi Almanyası ile ilişkisi ve totaliter rejimlere yakınlığı, onun eleştirilmesinin en önemli nedenlerindendir. Schmitt’in düşünceleri, günümüzde de hukuk, siyaset ve felsefe gibi farklı alanlarda tartışılmaya devam etmektedir.
Alternatif okuma: Carl Schmitt’in 20. yüzyıl devlet ve siyaset kuramına katkısı
Olağanüstü hâl: Devlet aşağıdaki maddelere benzer kriz anında olağanüstü hâl ilan edebilir:
- Bir bölgedeki kontrolünü kaybettiğinde
- Devlet içi yönetim kontrolünü kaybettiğinde
OHAL süresi: Normalde OHAL süresi, kurucu iktidarın OHAL nedenlerini ortadan kaldırmasıyla sona erer. Bunun sürekli hâle getirildiği örnekler de var.
- Örneğin, ABD yönetimi 11 Eylül sonrası terör tehdidine karşı herkesin elektronik iletişimini mahkeme kararı olmaksızın takip etme yetkisine sahip oldu. Patriot Act adı verilen bu yasa 2001’den beri yürürlükte.
Editörün Notu >>> Patriot Act Nedir?
11 Eylül saldırıları sonrası ABD’de çıkarılan iletişim takip yasası, Patriot Act olarak bilinir. Bu yasa, terörizmle mücadele adı altında geniş kapsamlı gözetim yetkileri vererek, ABD vatandaşlarının iletişimlerinin daha kolay bir şekilde takip edilmesine olanak sağlamıştır.
Patriot Act’ın Ana Özellikleri:
- Telefon ve İnternet Trafiğinin Takibi: Bu yasa, telekomünikasyon şirketlerinin müşteri verilerini toplamasına ve hükümetle paylaşmasına izin vermiştir. Böylece, milyonlarca kişinin telefon görüşmeleri, e-postaları ve internet trafiği izlenebilir hale gelmiştir.
- Finansal İşlemlerin Takibi: Yasa, finansal kurumların müşterilerinin finansal işlemlerini takip etmesini ve şüpheli görülen işlemleri yetkililerle paylaşmasını zorunlu kılmıştır.
- Göçmenlerin Tutuklanması ve Gözaltında Tutulması: Yasa, göçmenlerin daha kolay bir şekilde tutuklanmasına ve sınır dışı edilmesine olanak sağlamıştır.
- Kitlesel Veri Toplama: Yasa, istihbarat teşkilatlarının kitlesel veri toplamasına izin vererek, terörle mücadele adı altında geniş kapsamlı bir gözetim ağı oluşturulmasını mümkün kılmıştır.
Patriot Act Üzerindeki Tartışmalar: Patriot Act, çıkışından bu yana sivil özgürlüklere yönelik ciddi tehditler oluşturduğu gerekçesiyle büyük tartışmalara neden olmuştur. Eleştirenler, yasaların kişisel gizliliği ihlal ettiğini, hukukun üstünlüğünü zayıflattığını ve ABD’de gözetim toplumunun oluşmasına yol açtığını savunmaktadırlar.
Özetle: 11 Eylül saldırıları sonrası ABD’de çıkarılan Patriot Act, terörizmle mücadele adı altında geniş kapsamlı gözetim yetkileri vererek, sivil özgürlüklere yönelik ciddi tehditler oluşturmuştur. Bu yasa, günümüzde hala tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir.
Ek Bilgiler:
- Patriot Act’ın getirdiği gözetim uygulamaları, Edward Snowden tarafından ortaya çıkarılan belgelerle daha da kamuoyunun dikkatini çekmiştir.
- Patriot Act, zaman zaman yenilenmiş ve genişletilmiştir.
- Bu yasa, sadece ABD’de değil, dünyanın birçok ülkesinde benzer yasaların çıkmasına ilham kaynağı olmuştur.
Gelinen nokta: Şirketler üzerinden egemenliğin müdahale edilebilir hâle geldik. Ülkeler, teknoloji devleriyle baş edemiyorlar fakat Avrupa Birliği gibi kuruluşlar teknoloji şirketlerine kısıtlama getirmeye çalışıyor. Gelecekte ise teknolojinin kuşatıcılığına karşı devletlerin uygulamalarına şahit olacağız.
Sonuç olarak: Egemenliği efektif anlamda tanımlarken gerektiğinde şiddete başvurabildiğinden bahsettik. Şirketlerin ise böyle bir gücü yok. Bugün şiddet argümanına gerektiğinde, devletlerle işbirliği içinde olarak sahip olabiliyor. Diğer taraftan ise örneğin Twitter, Türkiye ile bu konuda işbirliği yaptığında, ABD’nin Twitter üzerinden Türkiye’ye egemenlik dayatması da söz konusu olabilecektir.