Rumîlik ve Osmanlı’nın tevarüs ettiği geleneğe dair

Kültür & Tarih Sohbetleri | Rumîlik ve Osmanlı’nın tevarüs ettiği geleneğe dair

Kültür Tarih Sohbetleri’nin ilk bölümü olan bu yayın Ozan Sağsöz ve Cengiz Özdemir tarafından 1 Ağustos 2015’te Persicope’ta canlı olarak yayınlanmış. 24 dakikalık yayını YouTube Kültür Tarihi kanalında ve Spotify Kültür Tarih Sohbetleri Podcast kanalında bulabilirsiniz.

Kısaca

Rumilik ve Osmanlı’nın tevarüs ettiği geleneğe dair konu etrafında sohbet ediyorlar. Konuşmacılar, Roma ve Bizans dönemlerinden Osmanlı dönemine geçişte yönetim, ritüel ve toplumsal uygulamalardaki sürekliliği inceleyerek, bu geleneklerin zaman içinde nasıl miras alındığını ve uyum sağlandığını tartışıyorlar.

Öne Çıkanlar

⭐ Sosyal medyanın imkanları kullanılarak farklı bir mecra yaratılmaya çalışılıyor.

⭐ Osmanlı’nın unvanları ve geleneği, Bizans ve diğer uygarlıklardan etkilenmiştir.

⭐ Osmanlı, Balkanlardan doğuya doğru yayılan bir imparatorluktur.

⭐ Osmanlı’nın devlet yönetme geleneği, Bizans ve Orta Asya’dan gelen etkilerle şekillenmiştir.

⭐ Osmanlı’da Roma döneminden beri var olan yardım ve gıda dağıtma geleneği devam etmiştir.

İlk bölümün girişi: Dibâce

İlk bölümde, bu canlı yayınları neden yapacaklarından bahsettikleri bir giriş konuşması bizi karşılıyor. Bu bağlamda sosyal medyanın ve sosyal medya üzerinden canlı yayının öneminden bahsediliyor.

Periscope uygulamasının yaygınlaşmasıyla Ozan Sağsöz bu yayından önce birkaç yayın yaptığı görülüyor. 2015 yılı Mayıs ayında “Yakında periscope ile ilmi sohbetlerde sizinle olacağız.” şeklinde duyurusundan sonra aynı yılın Temmuz ayında 5’er 10’ar dakikalık Periscope yayınları yaptığı görülüyor. Ozan Sağsöz’ün bu yayında bahsettiği “bilginin daha kolay paylaşılmasını sağlıyor” cümlesinden sonra bu konuda twitter’da yazdığını ekliyor.

Ozan Sağsöz, @terraincognitae kullanıcı adıyla 23 Temmuz 2015’te yaptığı paylaşımlarda aşağıdaki sıralı twitleri attığı görülüyor. (Tam emin olmamakla beraber bahsettiği konuyla ilgili olması sebebiyle bu olduğunu tahmin ediyorum.)

“Sosyal medya ve bilginin toplumsallaşması üzerine bir iki kelam etmek isterim. Daha önce bir twde dediğim gibi yaşadığımız/geçtiğimiz dönem sanayi devrimiyle karşılaştırılabilecek düzeyde değişimin gerçekleştiği bir çağ.

Geleneksel bilgiye ulaşma ve bilginin toplumsallaşması yollarının büyük bir dönüşüme ugrayacağı bir mecra. Geleneksel yöntem asimetrik bir yapıya sahipken şimdi daha simetrik ve eşitlikçı bir yapıya sahip. Asimetrikten kastım bilgi üreticisi ile alıcısının aynı seviyede olmamasıdır.

Yeni dönemde üretici-alıcının aynı seviyede bulunduğu bir yapı mevcut. İnsanlara arz edecek bir birikimi/bilgisi olan biri hiçbir sermaye birikimine sahip olmadan sadece bir telefon/bilgisayar ile binlerce kişiye ulaşabilmektedir. Twitter’ı (her nekadar 140 karakter sınırlaması olsa da) ve Periscope’u bu kategoride değerlendirmek gerekir kanaatindeyim. Daha öncesinde Mukaddime okumalarını canlı yayında radyoda yayınlamamız da da bunun farklı bir türeviydi. Arz edecek bir birikiminiz varsa talibi onu bulur…..”

Ozan Sağsöz’ün 23 Temmuz 2015 tarihli Twitter/X paylaşımından

Cengiz Özdemir, daha çok twitter üzerinden etkileşimde olduğundan bahsediyor. Sosyal medyanın “derdini anlatabilen” bir ortam olduğunu ve yüksek lisans-doktora tezlerine konu olacak seviyede tartışmaların olduğunu belirtiyor. Özellikle twitter’daki tartışmalardan çok şey öğrendiğini belirtirken Ruşen Çakır’ın o günlerde ortaya çıkardığı Selefilik tartışmasını örnek gösteriyor.

Yaptığım incelemede bu yayından önce Ruşen Çakır’ın paylaştığı twiti aşağıda bulabilirsiniz. Bu tartışmadan bahsettiğini düşünüyorum:

Okuma önerisi: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yükleyen ile Avrupa’da Selefilik üzerine söyleşi http://t.co/2mEsNmNcR1 (bağlantıdaki içerik kaldırılmış, google önbelleğinden ilgili söyleşiyi okuyabilirsiniz) (https://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:ZVGwvG5RzLkJ:https://www.tuicakademi.org/yrd-doc-dr-ahmet-yukleyen-ile-avrupa-da-selefilik/&hl=tr&gl=tr) @AhmetYukleyen

Ruşen Çakır’ın 23 Temmuz 2015 tarihli Twitter/X paylaşımından

Konuya giriş

4 dakika 15 saniye süren dibaceden sonra yayının başlığındaki konuya giriş yapılır. Salih Özbaran’ın Bir Osmanlı Kimliği: 14.-17. Yüzyıllarda Rum / Rumi Aidiyet ve İmgeleri adlı kitabından yola çıkarak Osmanlı’nın etkilendiği kimlikler ve bu kimlikler arasından Rumîlik geleneğinin etkisi tartışılıyor.

Konu kitapta geçen aşağıdaki metinle konuşulmaya başlanıyor.

Raca Rum, Endonezya ve Malezya halkları için İslami literatürün en erken dönemlerinden itibaren dünyanın büyük hükümdarlarından biri olarak tasvir edilirdi. Bu unvan 16. yüzyılla birlikte, açıkça, Müslüman hükümdarların en güçlüsü ve hilsafet vakarına en yakın vâris olan Osmanlı sultanına işaret ediyordu.

Salih Özbaran, Bir Osmanlı Kimliği: 14.-17. Yüzyıllarda Rum / Rumi Aidiyet ve İmgeleri, Sayfa 62

Raca Rum mottosu tanım olarak Rum Kralı olarak ifade ediliyor. Yani 16. yüzyılda Osmanlı padişahları için Rum Kralı ifadesini kullanan bazı müslüman topluluklarının olduğu görülüyor. Buna benzer bir durum İstanbul’un fethinden sonra padişahların Diyar-ı Rum Sultanı unvanını kullandığı belirtiliyor. Fetih sonrası devlet geleneğine de bakıldığında Doğu Roma İmparatorluğu’nun devamı olduğunu gösteren uygulamalara rastlandığı ifade ediliyor. Bu konuda Mehmed Fuad Köprülü’nün Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri kitabında bu uygulamaları görebiliriz.

Rumîlik dışında Eski Mısır’dan Osmanlılar’a kadar gelen bir geleneğin izleri görülebiliyor. Osmanlı Devleti’nin “tarıma dayalı imparatorlukların son halkası” olduğu belirtiliyor. Bu konuda verilen örnekler şu şekilde:

  • 16. yüzyılda Osmanlı sarayında şehnameci olması
  • Fatih Sultan Mehmet’in İslam geleneğinde olmayan Türk-Moğol geleneğinde olan hükümdarın yasa koyma yetkisini getirmesi

Yayın içerisinde Hikmet Kıvılcımlı’nın bir kitabına referans veriliyor. Yayında kitabın adı “Osmanlı Üzerine Tezler” olarak ifade ediliyor fakat yazara ait bu isimde kitap bulunmuyor. YouTube’daki yorumlarda da kitabın adı hakkında konuşulmuş. Osmanlı Tarihinin Maddesi kitabı olabileceği belirtilmiş. Bu kitabı incelediğinizde yayında bahsedilen “tanrısal hiyerarşi, dincil toplum ve memurîn başkent” ifadeleri yer almaktadır. Hikmet Kıvılcımlı konuyu aşağıdaki gibi kitabında yer vermiş:

Onun için, Osmanlı’nın yıktığı Bizans, DİNCİLLİK ve MEMURCULUK bakımından, Birinci Konstantin zamanında ne idiyse, ana çizgilerinde sonuncu Konstantin zamanında da o oldu. Çünkü Birinci Konstantin, bugünkü surların içine sardığı İstanbul’a, çökkün Roma’nın iki büyük afetini: Tanrıcılık hiyerarşisi ile memurlar ordusunu aynen soktu.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihi Maddesi

Yayında Cengiz Özdemir’in bahsettiği Ozan Sağsöz’ün konuyla ilgili okuma notunu twit olarak aşağıda bulabilirsiniz:

tarihi süreklilik #okumanotlari #hikmetkivilcimli “Onun için, Osmanlının yıktığı Bizans, DİNCİLLİK ve MEMURCIL… http://t.co/pmwDzgK9XC

Ozan Sağsöz’ün 26 Temmuz 2015 tarihli Twitter/X paylaşımından

Buna paralel Cengiz Özdemir “her siyasi dönüşüm hicret doğurur” ifadesini ekliyor ve Büyük Konstantin’in başkenti İstanbul’a taşımasına atıfta bulunuyor. Bu konuda Cengiz Özdemir’in İstanbul’un 11 Mayıs 330 tarihinde Büyük Konstantin tarafından başkent yapılışını anlattığı twitlerini aşağıda okuyabilirsiniz.

Bugün 11 Mayıs. Bundan tam 1685 yıl önce bugün, 11 Mayıs 330 tarihinde Roma imparatoru büyük Konstantin İstanbul’u Roma İmparatorluğunun başkenti ilan etti Şehrin Byzantium olan adını NeaRoma (yeni Roma) olarak değiştirdi. Zamanla Nea Roma ismi de terk edilerek Konstantinopolis adıyla anılmaya başlandı. O tarihte bugün metropol olarak bildiğiniz tüm başkentler Paris, Madrid, Londra birer köydü. Büyük Konstantin şehrin bu resmi açılış merasimini kendi adıyla anılan meydanda yaptı. Bu meydan forum Constantinus adıyla anılan şimdiki Çemberlitaş meydanıdır. Bugün çemberlitaşında 1685. doğum günü Çemberlitaş forumun tam ortasında yer alıyor ve üzerinde İmparator kostantinin bir heykelini taşıyordu. Heykel henüz Hristiyanlığı benimsememiş olan Konstantin’i Zeus’un oğlu Apollon biçiminde tasvir ediyordu. Burada Tanrının oğlu İsa ile kendini özdeşleştiren bir tutum sergilemiştir. Elinde bulunan küre onun yeryüzünün hakimi olduğuna işaret eder.

Forum alanını daha iyi algılamak için ekteki kısa videoyu izleyin https://t.co/k5KnNtwIzn

Bu heykel 11.yy.da bir depremle yıkılınca şehirdeki son pagan izi de yok oldu. Sofu Bizanslılar sütuna devasa bir altın haç diktiler. Bu haçın Fetihe kadar yerinde durduğu rivayet edilir. Revaklı dükkanların çevrelediği bu meydan, Osmanlı devrinde de Tavukpazarı olarak bilinirdi. Yani hem bizansta hem Osmanlıda ticaret merkezi olarak değerlendirilmiştir. Bu sütunun kaidesinin altında bir şapel bulunduğu ve bu şapelde bazı hristiyan azizlerine ait rölikler ve kutsal emanetler saklandığı rivayet edilir. Bunlardan en meşhuru Kutsal Kase’dir. Bu kaseyi bulmak için işgal yıllarında 1919’da bir kaçak kazı yapıldığı, ancak ahalinin şikayeti üzerine bu kazının durdurulduğu bilinir.

Cengiz Özdemir’in 11 Mayıs 2015 tarihli Twitter/X paylaşımından

Yayın içerisinde Cengiz Özdemir’in bahsettiği Konstantin ile Mustafa Kemal Atatürk benzerliğine dair twiti de aşağıda bulabilirsiniz.

Burada bir parantez olarak bendeniz Büyük Konstantinle Mustafa Kemal arasında birçok paralellik görürüm.

Cengiz Özdemir’in 15 Temmuz 2015 tarihli Twitter/X paylaşımından

Yayının sonunda tarih öğrenmekten bahsediliyor. Resmi tarihin zihin açıcı bir tarih olmadığı, sivil tarihin zihin açıcı olduğu ifade ediliyor. Alternatif okumaya örnek olarak Stefen Zweig’ın İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar kitabı örnek veriliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir